Merkez Bankası Para Politikası Kurulu, yeni Başkan Naci Ağbal başkanlığında ilk toplantısını yarın yapacak. Ekonomi yönetimindeki değişiklikle birlikte yeniden ortaya çıkan lobi, faizlerde yüksek bir artış bekliyor. Yüzde 10,25’lik politika faiziyle yetinmeyen lobi, spekülatörler aracılığıyla Merkez Bankası’nı sıkıştırmayı sürdürüyor.
YATIRIM VE ÜRETİMİN DÜŞMANI YÜKSEK FAİZ
Ekonomik büyümenin önündeki en büyük bariyer olarak duran faiz; yatırım, üretim, istihdam ve ihracatı baltalıyor. Türkiye ekonomisine ilişkin veriler geriye dönük incelendiğinde, bu gerçek net olarak anlaşılıyor. Son 10 yıllık rakamlar tahlil edildiğinde faizlerin yüksek olduğu yıllarda ekonominin küçüldüğü, faizin düşük olduğu yıllarda ise ekonominin bütün kalemlerinde iyileşme olduğu görülüyor.
RAKİPLERİMİZDE FAİZ DAHA DÜŞÜK
Biz de bugünkü çalışmamızda faizin 2010-2020 yılları arasındaki zaman aralığında Gayrisafi Yurt İçi Hasılaya, enflasyona, ihracat ve ithalata, borsadaki yatırımlara ve döviz kurlarına etkisini göstermeye çalıştık. Çin, Hindistan, Rusya, Brezilya ile birlikte gelişmekte olan ülkeler kategorisinde bulunan Türkiye, yüksek faizler nedeniyle her yıl büyük miktarda borç faize ödüyor hem de bu şartlar altında büyümeye çalışıyor. Türkiye ile aynı kulvarda bulunan ülkelerde faiz daha düşük ve bu durum rekabette büyük bir dezavantaja dönüşüyor.
YÜZDE 24 FAİZ BÜYÜMEYİ SIFIRLADI
Enflasyonun düştüğü, güçlü büyüme kaydedilen ve dış ticarette önemli artışların olduğu yıllarda faizlerin düşük olduğu görülüyor. Son 10 yılda Türkiye ekonomisi hiç eksi büyüme kaydetmedi. Faizin düşük olduğu 2011 yılında Türkiye yüzde 11,1’lik büyüme ile Çin’in ardından en güçlü büyüme yakalayan ikinci ülke oldu. 2012’de bir önceki yılın güçlü büyümesinin üzerine yüzde 8,5’lik bir büyüme daha yakalayan Türkiye, 2013’un ortalarında Gezi olaylarına sahne oldu. 2013’te ise faizlerin tarihi düşük seviye olan 4,5’e gerilemenin etkisiyle Türkiye ekonomisi yüzde 8,5 büyüdü.
Merkez Bankasının faizleri yüksek tuttuğu yıllarda üretim ve arz üzerinde büyük bir maliyet baskısı oluştu.
YÜKSEK FAİZ DÜŞÜK BÜYÜME DEMEK
Nitekim faizin yüksek olduğu yıllarda büyüme zayıf kaldı. Eylül 2018’de yüzde 24’e çıkarılan faizin etkisiyle ekonomik büyüme 2019’da yüzde 0,9’a geriledi. Türkiye’nin son yılların en yüksek büyümesi olan yüzde 11,1’i yakaladığı 2011’de faizler yüzde 5,75-6,25 arasındaydı.
Üretim ve ihracatı yavaşlattı
Yüksek faizler dış ticareti de olumsuz etkilendi. Merkez Bankası’nın faizleri makul bir seviyede tuttuğu 2010-2018 döneminde, hem ihracat hem dış ticaret hacmi yıldan yıla arttı. İhracatın artış hızının düştüğü 2018’deki yüksek faiz ortamında ithalat geriledi.
Vatandaşın alım gücünü düşürdü
Yüksek faiz, peşinden enflasyonu da sürüklüyor. 2012’de yüzde 6 sınırına kadar yaklaşan tüketici enflasyonu, iki yıl önceki yüksek faize bağlı olarak yüzde 20,30’a fırladı. TL’nin zayıflamasından dolayı vatandaşın alım gücü düştü.
DOLARIN NEREDE DURACAĞI BELLİ Mİ?
Ekonomi yönetimini dolar-faiz-enflasyon üçgeninde kıskaca almaya çalışan faiz lobisi, yıllardır bu yöntemle yüksek kazançlar elde ediyor. Milletin vergilerinden oluşan hazine gelirlerine göz diken lobi, TL’nin dolar ve avro gibi rezerv para birimleri karşısında değer kaybetmesini faizlerin düşüklüğüne bağlıyor. Merkez Bankası PPK toplantıları öncesinde TL’nin değerini dolar ve avro gibi rezerv paralar karşısında düşürmekle tehdit eden lobi, faizde istediğini elde ettikten sonra, kurları yeniden yukarı taşımaktan geri durmadı. 10 yılda beş katına çıkan dolar bunun en çarpıcı ispatı.