Murat Ülker'den üretim atılımı için öneri: Toprak işleyenin su kullananın
Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi Murat Ülker, ülkemizde milyonlarca hektar boş tarım alanı olduğunu söyledi. Devletin tarlayı çiftçiye bedelsiz vermesi gerektiğini belirten Ülker, 'Toprak ekenin, su kullananın olmalıdır' dedi
Dünya gazetesi Genel yayın Yönetmeni Hakan Güldağ, Sabri Ülker Vakfı’nın bu yıl dördüncüsü 17-18 Kasım tarihleri arasında yapılan Beslenme ve Sağlık İletişimi Konferansı’nda yaptığı konuşmada “Gazetecinin temel ilkelere dikkat ederek, her konuda yazılabileceğini düşünüyorum. Kanunlar tarafından korunduğumuzu düşünüyorum. Bu konularda yazamıyorum diyenlere de katılmıyorum” dedi.
“Örneğin Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) enflasyonu açıkladı, o veriyi tüm detaylarıyla görüyoruz. Bu bilgiyi teyit de edebiliyoruz. Eğer insanlar TÜİK rakamlarına inanmıyorsa, bunu da araştırabiliyoruz. Gazeteciliği yapmaya devam edebiliyoruz” diyerek basın özgürlüğünden şikayet edenlerin sorununun gazetecilik temel ilkelerine uymamak olduğunu anlatmak istedi. Burada izin verirseniz yine araya gireyim. Buna da katılıyorum çünkü Türkiye’de çok basit bir gazetecilik kuralına yaklaşık 50 yıldır uyulmadığını düşünüyorum. Daha öncesini bilmiyorum. Belki eskiden de böyleydi. Sözünü ettiğim kural evrensel bir gazetecilik kuralı: “Haberin öznesine sorup haberi doğrulama!” Bizde ise önce haber yapıp sonra kendine “çakılanın” doğrulaması üzerine bir sistem işletiliyor. Mantık da şu: “İşi ne, doğrulasın!” Tabi medyada yorumla gerçeğin karşılaştırılması olayına hiç girmiyorum.
Güldağ’ın konuşmasındaki şu vurguyu da yapması bence çok önemliydi: “Beslenme tarafıyla ilgili, bu mesleği icra eden biri olarak, gözlemim şu: Bazı bilim insanları medya maymunu olmamak için yayınlara çıkmıyor. O nedenle dar bir havuzda kalıyoruz.” İşte buraya katılamayacağım. Bunu Dünya gazetesi özelinde söylemiyorum ama eğer iyi bilim insanları medyadan kaçıyorsa bu kötüleri medyaya çıkarmanın özrü olamaz. Çünkü böyle yaptıkça iyiler daha da kaçıyor ve kötüler medyaya çörekleniyor. Başka bir yol bulmak şart.
İngiltere’de bilime yönelik güveni sağlamak amacıyla 2002 yılında kurulmuş derneklerden biri olan Bilim Medya Merkezi’nden katılan Fiona Lethbridgeîn yaptığı sunumdan şunu anladım ki, medyanın her yerde zamanı yok, her yerde kısa sürede çok fazla bilgiyi alıp sonuca ulaşıp haber yapmak zorunda kalıyor, bu nedenle de Medya’nın sürekli bilimsel araştırmaların sonucu konusunda, onların anlayacağı dilden sürekli bilgilendirilmeleri gerekiyor. Bilim Medya Merkezi’nin yaptığı şu, dergilerde yeni bir bilimsel bilgi varsa, bunu doğru bir şekilde halka duyurmayı kendine hedef ediniyor. Bu nedenle de gazetecilere, kamuoyu önderlerine, influencerlara gidip doğru bir şekilde anlatıyor, onların sorularla yanlış anlayıp anlamadıklarını kontrol ediyor ve haberlerin bilimsel temelli olmasını sağlıyor. Örneğin Kovid-19 krizi nedeniyle gazetecilerle, gazetelerle ofislerinde 60’dan fazla toplantı yaparak, onlara araştırmaları doğru haber yapmalarını sağlamışlar.DÜNYADAKİ AÇLIK SORUNUÜnlü diyetisyenlerimizden Dilara Koçak ise yaptığı konuşmada ilginç şeyler söyledi. “Sağlıklı beslenme bir çeşitliliktir, mevsiminde ye, ihtiyacın kadar ye” diye durumu özetledi. Bu ifadenin altına imzamı atarım. Dilara Hanım daha sonra “Evet ıspanak çok sağlıklı ama sürekli sadece ıspanak yersek de hasta oluruz. Dünyada toplam gıda arzının yüzde 75’i 12 bitki temelinden oluşuyor. Monokültür tarıma neden olan bu durum, aslında hastalıkların da artışına neden oluyor, sürdürülebilirliği olumsuz etkiliyor” diyerek çok önemli bir konuya değindi. Ben de aynen Dilara Hanım gibi düşünüyorum. Yani sağlıksız gıda yoktur, ama sizin bünyenize uygun olan ve olmayan diye bir ayrım daha doğru olur.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü, Türkiye’den Dr. Ayşegül Selışık‘ın konuşması da oldukça ufuk açıcıydı. “Tarım sektörü durmadı, Kovid-19 sürecinde de çalışmaya devam etti” diyerek sözlerine başladı. Daha sonra dünyadaki açlık sorununa değindi: “Şu anda tüm dünyada 690 milyon açlıkla mücadele ediyor. Bu sene rakam biraz daha düşmüş görünüyor ama Çin’in verilerine daha çok ulaşıp verileri güncellediğimiz için böyle bir sonuç doğdu. Bu rakam bize dünyada hedeflediğimiz ‘sürdürülebilirlik’ hedeflerine ulaşmada yani sıfır açlık noktasına gelmek konusunda daha çok çalışmamız gerektiğini gösteriyor. Doğal kaynaklarımızı korumamız, israf etmememiz gerektiğini anlıyoruz. Tarımı, inovasyonu desteklememiz gerekiyor. Tüm dünyada tarımı stratejik sektör olarak merkeze koymamız gerekiyor”.
Selışık daha sonra Tarım’ın Türkiye’yi’de ilgilendiren sorunlarına girdi ve tüm dünyada çiftçiler nerdeyse yüzde 80’den fazlasının küçük aile işletmesi olduğunu büyük ölçekte tabi ki daha çok verim alındığını, ama gerçeğin öyle olmadığını söyledi. Türkiye’de de küçük çiftçiyi desteklemez onları yok eder veya kendi hallerine bırakırsak üretimden vazgeçeceklerini, tarımda çalışmak istemeyeceklerini belirtti. Gıda ve Tarım Örgütü olarak tarımsal mirasın korunması için aile çiftçiliğinin korunmasının çok önemli olduğunu düşündüklerini ifade etti. Yeterli finansal kaynak olsa tarımsal üretimin yüzde 30 daha artacağını bir araştırma ile ispatladıklarından söz etti. “Çiftçiyi ve gençleri destekleyerek tarımda kalmalarını sağlamak gerekiyor” dedi. Ayşegül Hanımın söylediklerinin çoğuna katılıyorum ama küçük çiftçi sürdürülebilir finansal kaynağa sahip olsa bile sorunun çözüleceğini düşünmüyorum. Türkiye’de şu anda milyonlarca hektar boş ekilebilir tarım alanı var (*). Devlet tarlayı, işletmeyi çiftçiye bilabedel vermeli. Çıkan mahsüle ortak olmalı. Toprak ekenin, su kullananın olmalıdır. Çiftçinin zarar etmesinin bir nedeni de sadece 3 ay çalışabilmesi. Türkiye’de en çok pancar çiftçisi çalışır. Ne kadar çalışır? Sökme, dikme, çapalama vb. toplam altı hafta çalışır. Bu çalışma süresi yıl boyu olmadığı sürece çiftçinin sağlıklı bir mali yapıya kavuşması mümkün değildir.KRONİK HASTALAR İÇİN KURALLARA UYMALIYIZAyşegül Hanım daha sonra israf konusundan söz etti: “Üretilen gıdanın 3 de biri çöpe atılıyor. Biz neden hala bilinçli olamıyor tabağımıza neden daha fazla yemek alıp daha sonra çöpe gitmesine neden oluyoruz? Sağlıklı beslenmek istiyorsak tarımda sürdürülebilirliği yakalamak zorunda ve gıda israfını dengelemek zorundayız. Bunları aşarsak zaten bir sorunumuz kalmayacak” diyerek konuşmasını bitirdi. Gıda ve Tarım Örgütü’nün küresel gıda israfını önleme hareketine Yıldız Holding olarak “israfsız şirket” modelimizle biz de destek veriyoruz. Yıllardır bu modelde çalışarak bu kültürü tamamen içselleştirdik Örneğin Ülker’de sıfır atık hedefiyle çalışırken, 2019 yılında toplam atıklarımızın yüzde 91’ini geri dönüştürdük ve gelmiş olduğumuz noktada aldığımız ham maddelerin %98,9’unu bitmiş ürüne çevirme oranına ulaştık. Dünyada bu konuda en iyiler arasındayız. Bu vesileyle israfsız şirket kültürünü yerleştiren tüm çalışma arkadaşlarımı tüm kalbimle kutluyorum.
Türkiye Diyabet Vakfı Başkanı, Sabri Ülker Vakfı Bilim Kurulu üyesi değerli hocamız Prof. M. Temel Yılmaz konuşmasında tüm dünyayı olumsuz etkileyen Kovid-19’un başta diyabet ve kalp olmak üzere kronik hastalarda panik etkisi yarattığından, diyabet hastalarının eve kapandığından bahsetti. Glisemik endeksi iyi kontrollü olanlarda riskin azaldığını, hastalığın daha hafif atlatıldığı haberini verdi. Sadece Türkiye’de 8.5 milyon ilaç kullanan diyabetli hasta olduğunu düşündüğümüzde salgının farklı hayatlar üzerinde nasıl etkiler yarattığını maske, mesafe, hijyen kuralına sadece kendimizi için değil çok sayıda riskli kronik hasta için de uymamız gerektiğini anlıyoruz. Hohenheim Üniversitesi’den vitamin çalışmaları ile ünlü Prof. Hans Konrad Biesalski Kovid-19 hastalarında düşük D vitamini seviyesine çok sık karşılaşıldığını söyledi. “Avrupa’da özellikle yaşlı bireylerin tamamına yakınında D vitamini eksikliği görüyoruz. Türkiye’de %60-66 aralığında değişkenlik gösteren D vitamini eksikliği karşımıza çıkıyor” diye ekledi. İstinye Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Sabri Ülker Vakfı Bilim Kurulu üyesi Prof. H. Tanju Besler hoca ise Kovid-19 ve beslenme ilişkisinin çok da net olarak bilinmediğini, incelenmesi gereken çok alan olduğunu vurguladı. Hatta geçen Gökhan Hotamışlıgil hocamız da Kovid-19 ve metabolizma ilişkisini araştırdıklarından bahsetmişti.
Beslenme ve Sağlık İletişimi 2020 konferansında başka konuşmacılar da vardı. Hepsi alanında uzmandı ve iki gün boyunca önemli bilgiler verdiler. Hem benim kendi açımdan özetlediğim konuşmaları hem diğer konuşmalar Vakfın youTube hesabından izleyebilir gerçekten aydınlanabilirsiniz. Beslenme ve Sağlık İletişimi üzerine yaptığımız yatırımın toplumsal bir faydaya dönüştüğünü ve meyvelerini vermeye başladığını hissediyorum. Bu tür bilgilendirme konferanslarını, seminerlerini, panellerini daha fazla yaparak daha fazla insanımızın bilimsel bilgiyi doğruyu yorumlamasına yardımcı olabilirsek ne mutlu bize. Bizler kendi sektörümüzü koruyan, onu düşünerek çarpıtılan bilgilerin peşinde değiliz. Böyle bilgileri engelleme peşinde de değiliz. Zaten böyle bir gücümüz yok. Bizler sadece yeni bilimsel bilginin, kanıta dayalı bilginin, doğru bir şekilde halkı aydınlatmasını istiyoruz. Hiçbir şeyi gizlemeden ama her yönüyle, doğru olarak. Bunu yapmazsak ekonominin temel yasalarından biri olan kötü paranın iyi parayı piyasadan kovması, Gresham Yasası bu alanda da geçerli olur. Kötü bilgi yerleşir ve iyi bilgiyi, bilgi piyasasından kovar. Böyle bir şeye izin vermemek bizim toplumsal sorumluluğumuzdur.
NOT: Bu yazı sayın Murat Ülker'in Linkedin hesabında yayımlandı. Yazının başlığı “Bilim ve Siyaset Arasına Sıkışan Virüs: Korona”dır. Bugünkü başlık Aydınlık’a aittir.
Aydınlık