Tekirdağ. Türkiye’nin gerçek bir saklı cenneti. Hayatım bir çok ili gezmek ve o illerin bir çoğunda yaşamakla geçti. Tekirdağ’ı görene kadar hepsi benim için güzel hepsi olağanüstüydü.

Tekirdağ’a geldiğimden beri şaşkınım. Doğduğum şehir İstanbul’un dibinde olmasına rağmen birkaç kez iş ve özel nedenlerle gelmemin dışında buraya pek fazla gelmedim.

Şimdi Tekirdağ’da yaşıyorum. İstanbul’dan arkadaşlarımın olduğu yeni bir ortamda bir televizyonda görev yapıyorum.

Gazeteci kardeşim İrfan Demir’le arada bir çekim için dışarıya çıkarız. İrfan yıllardır bu şehirde yaşayan bir İstanbullu olarak Tekirdağ’ı hatmetmiş. Bilmediği yeri yok.

Şimdi şehri bana öğretiyor. Her dışarıya çıktığımda farklı yerlerine aşık olduğum bir ildeyim. Şehir, şehir gibi, kırsalı kırsal gibi. Yani şehir ve köyler iç içe geçmiş değil. Burada köyleşmeye çalışan bir şehir, şehirleşmeye çalışan köyler yok. Anlayacağınız şehir de, köyler de haddini biliyor.

Malum, gittiğimiz yerlerde dikkatimizi çeken ikinci bir konu da insanları. Şehir harika fiziği olan hanımlara sahip. Hemcinslerimizde manken gibi maaşallah.

Hanımlar olağanüstü modern ve şık. Ne giyerlerse giysinler üzerlerine yakışıyor. Dedik ya, fizik güzel olunca varsın giydiğin şeker çuvalı olsun.

Tekirdağ bir Türkiye şehrinden çok gerçek bir Avrupa kenti görünümünde. Bunu bir iki günlük kalmalarla anlamanız mümkün değil. Gözlem yapacak, insanlarıyla konuşacaksınız ki anlayabilesiniz.

Şehir çok güzel. Şehri güzel yapansa öncelikli olarak insanları. Bir şehirde insan güzelse o şehir güzeldir derim ben. Evet Tekirdağ güzel çünkü insanı güzel.

Sokaklarına çıktığınızda her caddesi podyum gibi. Kaldırımlarında yürüyen her hanım defileye çıkmış manken gibi. Çok güzeller çok. Beylere gelince hepsi Katibim şarkısından fırlamış gibiler. Yediklerine içtiklerine dikkat ediyor ve şıklıkta adeta hanımlarla yarışıyorlar.

Ve Tekirdağ hanımları Birbirinden farklı, birbirinden güzel ve birbirinden özeller